Bir basketbol takımı düşünün, o kadar başarılı ki üst
üste şampiyonluklar alıyor, kendi devrinin efsanesi oluyor. Kendi devrinin
efsanesi olması demek, takım adının (markanızın) tarihe altın harflerle
yazılması demek. Aynı bugün olduğu gibi, halen NBA liginde mücadelesine devam
eden Chicago Bulls gibi. 1990’lı yıllarda bu takım efsane bir kadroya sahipti.
Bu kadronun en büyük yıldızı da majesteleriydi; yani Michael Jordan. Başlıktaki
söz de kendisine aittir. Lakin bu felsefeden uzaklaştıkça öncelikle
yıldızlarınız teker teker yiter (yaşlanır, emekli olur), takımınız (markanız)
şampiyonluk yarışından uzaklaşır ve bugün NBA liginde Chicago Bulls’un olduğu
gibi orta sıraların takımı haline gelir. Bu kaçınılmazdır. NBA maçlarını iyi
kötü takip eden birisi, oynadığı müthiş takım oyunu ve yaptığı takım
savunmasının Chicago Bulls’un bu sezonki başarılarında çok önemli bir rol
oynadığını inkâr edemez herhalde. Bu söylediklerimi futbolla ilgilenenler yazının
sonunda ayrı bir parantez açtığım Barcelona için de rahatlıkla düşünebilirler.
Jordan’ın özlü sözü sadece basketbol, futbol ligi için
değil, markalar ligi için de geçerlidir. Mikro çalışmaların toplamı bize büyük
resmi; makro verileri sunar. Yani pazar payımızı görebilmemiz için elimizde bir
ürünümüz olmalı, o ürünü üreten bir üretim ekibi, satışını yapan bir satış
ekibi, entegre iletişimini yapan bir pazarlama ekibinden söz ediyoruz. Bu
ekipler koordineli çalışmazsa, ne pazardan, ne üründen ne de pazar payından
bahsedebiliriz. Küresel ekonomilerdeki verimlilik felsefesi de bu sava
dayanmaktadır. Basit bir örnekle gidelim; bir ayakkabı üretimini ele alalım.
Ayakkabı üretiminde çalışan bir işçi önce kalıbını hazırlıyor, sonra kalıba
göre modelini dikiyor, bağcık deliklerini açıyor, tabanını yapıştırıyor ve
kutuluyor diyelim. Zaman planlaması, verimlilik ve süreçler açısından
düşündüğümüzde bir işçinin kalıplamada, bir işçinin delikleri açmada birinin de
yapıştırmada uzmanlaştığını bilirsek o zaman kalifiye iş gücünden, verimli üretimden
ve cirolardaki artıştan söz edebiliriz. Bunu gelişmiş ekonomilerde, dünya
markaları çıkaran ülkelerde çok net görürüz. Üretim sürecinden verdiğimiz bu
örnek yönetim sürecinde de aynıdır.
Yönetim süreci için de başka bir örneği ele alalım.
Orkestra şefi deyince ne geliyor aklınıza? Elinde bir baton (şefin elindeki değnek),
ritmik hareketler yapan birisi. Orkestra şefi olmadan çalan bir gruptan
senkronize, coşkulu ve etkili bir müzik çıkmaz. Orkestra şefi, (yani bir
yönetici) enstrümanları çalan müzisyenlerden (çalışma ekibinden) gürültü değil,
ritmik melodi çıkmasını sağlar. Başka bir deyişle, kurumdaki her departman
kendi çalışmasını en iyi şekilde yapar, ortaya çıkan büyük resim de bize o
ritmik melodiyi; pazar payımızı, büyüme oranımızı, marka değerimizi ve
rekabetteki durumumuzu gösterir.
“Barcelona sadece bir futbol takımı değildir. Bir dünya
görüşü, felsefi bir yaklaşımdır... 7 dakika 10 saniyelik filmde, küçük yaşta
Barcelona'ya girip, orada uzun yıllar futbol oynadıktan sonra kariyerini Johan
Cruyff'ün yardımcısı olarak sürdüren Carles Rexach'ın başarı öyküsü kendi
sesinden anlatılıyor...
Charly olarak da anılan futbol adamı, Barcelona'nın
altyapısından yetiştirdiği olağanüstü futbolcularla zirvedeki başarıyı
sürdürüyor. Bu strateji, meyvesini kısa zamanda vermiş. Çocuk denecek yaşta
seçilip yetiştirilen futbolcuların aralarında yakaladıkları dostluk ve anlayış,
kulübün inşa ettiği sağlam bağlar ve güven ilişkisi, 'Barca' duygularının
onları zaferden zafere taşıması, tesadüf değil... Takımın yarısını oluşturan dünya çapındaki
futbolcuları büyük paraları bastırıp oradan buradan 'devşirmeyen' Barca; onları
La Masia adını verdikleri tesislerde Charly'nin yönetiminde futbol sahnesine
hazırlamış. Liste çok kabarık: Guardiola, Puyol, Xavi, Iniesta, Valdes, Pique,
Bojan, Pedro, Busquets... Aralarına 12 yaşındayken katılan cılız çocuğu önce
yardımcıların gözü tutmamış. Ancak Charly 'Onu gördüğümde iki saniye içinde ne
tür bir kabiliyet olduğunu anladım ve kendisi ve babasıyla kâğıt peçeteye karalayarak
o tarihi anlaşmayı imzaladım...' diyor. O
cılız çocuğun adını bugün bütün dünya ezbere biliyor: Lionel Andres Messi.
Bugün dünyanın en pahalı, en ahlaklı, en başarılı futbolcusu olarak kabul
edilen Messi...”
Küçük bir not: Ali Bey bu yazıyı yazdığında film
orijinal dili ve İngilizce alt yazı ile hazırlanmıştı. Daha sonra reklam ajansı
filmin Türkçe dublajlı versiyonunu da hazırlamış. Aşağıdaki linkten ya da
Youtube arama çubuğuna “Carles Rexach Turkish Dub” yazıp ilk gelen videoya
tıklayarak da bu güzel belgesele ulaşabilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=gSWEopju7qk* Bu yazı 1 Nisan 2011'de İkbal Keyfi dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder