Kendi klasik ve kült filmlerim arasında bulunan, 1999
Wachowski Kardeşler yapımı olan üçlemenin ilk ve bence içindeki felsefeyi en
net anlatan “The Matrix” filmini bir
kez de pazarlamacı gözüyle izledim. Küçük notlar aldım ve farklı bir film
okuması yapmak istedim. Buyrun…
Marka Okuması 1: Deriz ya
hep, markayı marka yapan unsurlar vardır diye. Marka reklam değildir, logo
değildir, ürün ya da hizmet değildir. Olsa olsa tüm bunların tutarlı bir
karmasıdır diye. Daha uzun yazmak yerine Ajan Smith’in sözünü şöyle okuyalım;
“Sürdürülebilir iletişim yapmadıktan sonra markayım demenin ne anlamı var?”
Sahne 2: Yirmi
ikinci dakikada Apoc, Switch ve Trinity arabanın içinde Neo’yu götürmekteler.
Switch silahını çok soru soran Neo’ya doğrultur ve uyarır; “Right now there is
only one rule; our way or the highway” (Tam olarak Türkçeleştirilemeyen bu
kalıbın argoda pek bir fazla manası olmasıyla beraber en kibar ve yakın şekilde
‘ya bizim dediğimizi yaparsın, ya da defolup gidersin’ şeklinde çevirebiliriz)
Marka Okuması 2: Bazen
önemli fırsatlar hayatımızda bir ya da birkaç kez çıkar ve bu önemli fırsatları
değerlendirmek için her zaman yanımızda bizi cesaretlendirecek bir “Trinity”
olmayabilir. Derler ya; şirketler markanın gücünü krizlerde, artan rekabette
yahut satışlar düştüğünde keşfederler diye. Aynen öyle markanın yolu bu tür
zamanlarda açılır. Yani “the brand way, not the highway!”
Sahne 3: Yirmi
beşinci dakikada Neo’nun Morpheus ile tanışma vaktidir. Aklındaki soruların
açığa kavuşmasıdır. Morpheus Neo’ya Matrix’in ne olduğunu merak edip etmediğini
sorar ve “evet” cevabını aldıktan sonra Neo’ya; “Unfortunately, no one can be
told what the Matrix is. You have to see it for yourself.” der. (Kimse sana
Matrix’in ne olduğunu anlatamaz. Kendin görmelisin.)
Marka Okuması 3: Özellikle
artan soysal medya trafiğinde marka uzmanı sayımız da her geçen gün artıyor.
Reklamlar, markalar, kampanyalar; tutarlı ya da tutarsız, bilinçli ya da
bilinçsiz herkes tarafından eleştiriliyor. Yolu bilmek ile yoldan gitmek aynı
şey değildir ya, aynen öyle “marka
yönetmeyi bilmek” ile “marka yönetmek” de aynı şey değildir.
Sahne 4: Neo
kırmızı hapı aldıktan sonra oryantasyon sürecinin başlangıcı için Morpheus ile
diğer gemi tayfasının yanına giderler. Yürürken Morpheus kilit bir cümle söyler
Neo’ya; “Time is always against us.” (Zaman daima aleyhimizedir.)
Marka Okuması 4: Bu kısımda söylenecek şeyler çok olmasına
rağmen “Zaman” kavramı üzerine de bir makale yazmanın verdiği rahatlıkla kısa
tutuyorum. (İlgilenenler ‘Sizin zamanınız kaç para?’ başlıklı
makaleye göz atabilirler.) Her türlü marka yönetim sürecinde yarıştığınız
sadece rakipleriniz değildir. Zaman markalar için hem bir maliyet, hem de bir
fırsattır. Hele ki internet ve sosyal medya çağında. Daha fazla uzatmayayım.
Sahne 5: Neo
Matrix dünyasına hazırlanırken, çöken kasları ilerlemiş akupunktur teknolojisiyle
yeniden geliştiriliyordur. Bitkin halde Morpheus ile konuşmaktadır. Neo: “Why
do my eyes hurt?” (Gözlerim neden acıyor?) Morpheus: “Because you’ve never used
them before.” (Çünkü onları daha önce hiç kullanmadın.)
Marka Okuması 5: Herhangi
bir iletişim aracını daha önce kullanmayan ve kullandıktan sonra kısa vadeli
getirisini gören bir firmanın sorusu olarak görüyorum bunu. P:Satışlarımız
nasıl bu kadar arttı? Ç:Reklam yaptığımız için. P: O zaman reklama devam. Son
cümle vurucu. (Bu arada “P” Patronu, “Ç” çalışanı temsil ediyor, yanlış
anlaşılmasın.) Reklama reklamla cevap vermek gibi olmasın ama bir markanın sloganı
vardır; “kontrolsüz güç, güç değildir” diye. Eğer kullanmasını bilirsen reklam
da senin markanı güçlendiren unsurlardan biri olur. “Da”nın altını çiziyorum.
Reklam da. (Daha detaylı analiz için bkz. ‘RamazanMarkaları’ adlı makale.)
Sahne 6: Neo ilk
kez o koltuğa oturmuş ve “Construct” adındaki yükleme programına girmiştir. Bir
anlamda Matrix’i anlamak için onu yaşamaya adım atmıştır. İçeride Morpheus’un
anlattıkları kafasını karıştırmış ve durumdan rahatsız olmuştur. Gemidekilerin
yardımıyla dışarı çıkmak istemiştir. Çıktıktan sonra kendini kötü hissetmiş ve
bayılmıştır. Bir sonraki sahnede de yatağında yatıyordur ve başucunda Morpheus
vardır. Konuşmasının bir yerinde şöyle der Morpheus; “The mind has trouble
letting go.” (Beyinler eski gerçeğe takılır.)
Marka Okuması 6: Bu
cümleyi duyunca aklıma hemen Lew Platt’in şu sözü geldi; “İşletmelerdeki tek
büyük sorun, daha önceki başarılı iş modeliyle kalakalmaktır.”Her yeni işletme
fonksiyonu kendi devri için yenilikle doludur. Dolayısıyla işletmeler üretim
tesislerini çağa uygun hale getirmek zorundadırlar. Markalar da aynı şekilde
iletişim fonksiyonlarını. Pazarlamanın 1.0, 2.0, 3.0 evrelerini biliyorsunuz
değil mi?
Sahne 7: Artık
Neo dönüş olmadığına ikna olmuştur. Operatör Tank, eğitim programlarını
yüklemek için Neo’yu koltuğa oturtmuş ve savaş eğitim programlarını Neo’ya
yüklemeye başlamıştır. Ju Jitsu, Kempo, Tae Kwon Do, Kung Fu. Tüm bunlar
bittikten sonra Moprheus Neo’yu test etmek ister ve “Construct”ta dövüş başlar.
Küçük bir tanıtımdan sonra Morpheus dövüş gongunu çalar; “Hit me, if you can!”
(Vur bana, tabi yapabilirsen!) Burada görsel açıdan zengin bir dövüş sahnesi
izleriz. Neo savunmada biraz başarılı olsa da vurmakta başarısızdır. Netice
itibariyle biraz dayak yemiştir Morpheus’tan. Dövüşün ikinci kısmı başlar. Neo
ilk kısımda aldığı nasihatlerle daha dikkatli dövüşmektedir. Hararetli dövüş
sürerken Morpheus o can alıcı cümlesini söyler; “Stop trying to hit me, and hit
me!” (Bana vurmaya çalışmayı bırak, ve vur!)
Marka Okuması 7: İletişim
planları, neden yapılır? Medya planlama ajansları neden varlardır? Bazı şeyleri
yapmayı planlamak ile yapmak çok farklı şeylerdir. Çoğu marka toplantısında
fikirler havada uçuşur değil mi? Şöyle yapsak süper olur, piyasaya şöyle bir
ürün ya da hizmet sunsak harika olur. Günün sonunda bir bakılır, kayda değer pek
bir şey yoktur ortada. Önemli olan hazırlanan iletişim ve medya planlarına
mümkün olduğu kadar sadık kalmaktır. Uzun vadede buna biz marka için yapılan
yatırım deriz. Uygulanacağına inanmadığınız planlar hazırlamak için de zamanınızı
hiç boşa harcamayın derim ben. Morpheus bize fısıldar burada; “O projeleri
yapmayı düşünmeyin, yapın!”
Sahne 8: Dövüş
eğitiminden sonra sıra atlama eğitimindedir. Morpheus zihnini özgür bırakması
için Neo’ya bir tembihte daha bulunur ve bir binanın çatısından öbürüne atlar.
Geminin içinde meraklı gözler Neo’yu bekler. Neo girişimde bulunur ve başarısız
bir atlayış yapar, binanın tepesinden asfalta düşer. Matrix’ten çıktıklarında
Neo ağzının kanadığını görür. Zihnin, gerçek olmayanı gerçek yaptığı öğütünü
alır Morpheus’tan. Akabinde sorar; “If you’re killed in the Matrix, you die here?” (Eğer Matrix’te
ölürsen, burada da ölür müsün?” Morpheus kısa ve öz cevabını verir; “The body
cannot live without the mind.” (Beden, zihin olmadan yaşayamaz)
Marka Okuması 8: Burada
okuduğum şey şu ki; hiçbir marka, tüketicisi olmadan yaşayamaz. Siz isterseniz
dünyanın en ucuz ve faydalı ürününü üretin, eğer tüketici bu ürünü satın almazsa,
bu marka-ürün yaşayamaz. Dolayısıyla markalar daima potansiyel pazarlar arar.
Mevcut pazarda kendine yer açmaya gayret eder ve şahit olduğumuz üzere çağın
gereksinimlerine ayak uyduramayan markalar da teker teker yok olur. Belki 6.
okumanın başındaki cümleyi hatırlayabiliriz. Eski başarılı modeller eskide
kaldı. Tüketici yeni şeyler ister ve sizde bulamazsa başka bir markaya kayar. Yani
bir marka, yenilik yapmadan yaşayamaz. Çok net.
Sahne 9: Morpheus
ve Neo Matrix’te eğitime devam ederler. Halkın arasında küçük bir gezintiye
çıkarlar ve Neo dasorularının yanıtını almaya devam etmektedir. Bunlar olurken
Morpheus gemiden bir telefon alır ve başlarının belada olduğunu öğrenir. Hemen
gemiye geri dönerler. Dijital ekrandan görünen odur ki, Sentineller çevrededir.
Tek amaçlarının yabancı gemileri bulup yok etmek olan bu ahtapot makinelerin
gelişi gemi tayfası tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Gemi bir kuytuya
çekilir, güç kesilir ve EMD (Elektromanyetik darbe) butonu devreye girmek için
hazırlanır. Eğer bu ahtapotlardan biri gemiye saldırı yaparsa EMD butonuna
basılır ve patlama bölgesindeki elektrik sistemleri etkisiz bırakılır.
Marka
Okuması 9:
Sentineller ya da ahtapotların şirket ya da markalar için olan şeklinin adı
“kriz”dir. Hiç hesapta yokken ortaya çıkarlar. Birden olur. Makro düzeyde sektörü
etkileyen krizler olduğu gibi mikro düzeyde markaları ilgilendiren krizler de
vardır ki, kurumsal reaksiyon bu durumda çok önemlidir. Eğer potansiyel krizler
için oluşturulmuş bir senaryonuz (EMD) yoksa işler birden altüst olabilir.
Krizi sadece de finansal anlamda düşünmüyoruz elbet. Gerek sosyal medya
yönetiminde, gerek reklam anlamında yaşanan krizleri zaman zaman görüyoruz.
Dikkat.
Sahne 10: Mopheus
ajanlar tarafından tutsak alınmıştır. Neo ve Trinity onu kurtarmak için
Matrix’e giriş yapmışlardır. Yine klasik sahneler arasına girmiş olan bu çatışma
sahnesini izleriz. İkili kurtarır Morpheus’u. Operatör Tank, gemiye geri dönüş
için Morheus, Trinity ve Neo’ya en yakın telefon kulübesini tarif eder ve Metro
istasyonuna yönlendirir. Sırasıyla Morpheus ve Trinity gemiye dönerler. Neo
döneceği sırada Ajan Smith gelir. Neo’yu gemiden izleyen Trinity Neo’ya
kaçmasını mırıldanır. Neo metro çıkışına bakar, bir süre bekler ve yüzünü Ajan
Smith’e döner. Kaçmaktan vazgeçmiştir. Trinity, Morpheus’a döner ve sorar;
“What is he doing?” (Ne yapıyor bu?) Morpheus’un cevabı yine gecikmez; “He’s
beginning to believe.” (İnanmaya başlıyor.)
Marka Okuması 10: Sağır
kurbağa hikâyeciğini bilir misiniz? Hani kurbağalar arasında kulenin tepesine
çıkma yarışı düzenlenmiş ve deneyen her kurbağa başarısız olmuş. İzleyenler de
daima olumsuz tezahurat yapmaktalarmış. Tek bir kurbağa gayretle tırmanmış ve
hepsini hayrette bırakmış. İndikten sonra ona sormuşlar nasıl başardığını. Cevap
alamayınca kuleye tırmanan kurbağanın, sağır olduğunu anlamışlar. Liderlik
böyle bir şeydir. Günümüze kadar gelen ve marka olmayı başaran şirketlere bir
bakın. Hepsinin geçmişinde gururla anlattıkları bir “sağır kurbağa” hikâyesi
vardır. Şimdi ise rekabet daha zordur. Personel sirkülâsyonunun çok fazla
olduğu kurumlar mevcut. Herhangi bir hedefi başarmak istiyorsak, öncelikle
inanmamız gerekmektedir. Önce inanmamız ve ardından bizim inandığımıza inanan
bir ekip kurmamız şarttır. Aynı Morpheus’un inandığı Neo gibi. Morpheus,
Neo’nun “O” olduğuna o kadar inanıyordu ki kendi canı pahasına Neo’yu
kurtarıyordu. Burada belki de marka ya da şirket sahiplerine büyük iş düşüyor.
Her biri kendi Neo’suna güvenmeli ve önünü açmalıdır. Motive etmelidir ki,
öncelikle kendi gemileri kurtulsun, ardından da bu şirket dünya pazarında marka
olarak yarışını sürdürebilsin. Şart mıdır; değildir. Olmasa ne olur, daha öncede söylediğim gibi; sen sağ,
ben selamet… Aynı tas, aynı hamam… Bugün var, yarın yok!
* Bu makale 01.11.2011 tarihinde İkbal Keyfi dergisinde yayımlanmıştır.
* Bu makale 01.11.2011 tarihinde İkbal Keyfi dergisinde yayımlanmıştır.