Marketing Meetup Intelligence, bugüne kadar katıldığım en verimli Marketing Meetup oldu. Sayın Necip Murat ve ekibinin her organizasyonda üzerine katarak ilerlediğine şahit oluyorum. Bu gelişim için tebrik, emekleri için tüm hazırlık ekibine teşekkür ederiz. Aldığım notlar ve yorumlarım aşağıdadır. İlgilisine keyifli okumalar.
SİNAN CANAN | BEYNİN ESAS İŞİ: ÖRÜNTÜ ZEKASI
SİNAN CANAN | BEYNİN ESAS İŞİ: ÖRÜNTÜ ZEKASI
Sinan Canan’ı dinlemek çok keyifliydi. İlk konuşmacı olarak zihin açıcı bir anlatı yaptı. Hatta kanaatimce konuşma cümlelerini tivit atmanın ötesine geçmek isteyenler için çok vurucuydu sunumu. İnce bir ayar verdi. Bugün yitirmiş olduğumuz “sorgulama” sürecinin nelere yol açtığını dinledik. Teknolojik olarak ilerlerken insanî olarak neleri kaybettiğimizi hatırlattı. Hatta bu sert söylemleri o kadar yumuşak bir dille ve zaman kısıtlamasından dolayı o kadar hızlı yaptı ki, dinleyicilerde bir yıldız kayması etkisi oluşturdu. Kimi gördü düşündü, kimi tivit atmaya devam etti.
Yazdığım notlarda da en çok zaman ve yer ayırdığım sunum bu sunumdur. Dileyen ikinci konuşmadan devam edip bu içeriğe ayrıca göz atabilirler.
Konuşma içeriğinde günün geri kalanı için meydan okuma vardı. “Örüntüler” ve onları “okuma” üzerine yaptığı soyut içerikler mi, Boston Dynamics’in somut içerikleri mi daha değerli? Bu ikilemi belki kavramları ayrıştırarak daha net çözebiliriz. Birisi “hakikat” diğeri “gerçeklik”.
Yorum kısmının burasına kadar okuyup da “keşke izleme fırsatım olsaydı” diye merakı uyananlar varsa üzülmesinler. Sinan Canan’ın aynı içerikle yaptığı TEDxSEVAmericanCollege konuşmasını izleyebilirler.
Etkinlikten sonra biraz okuma yaptım konu ile ilgili. “Zihnimizin gizli hazinelerinden bir numune:Örüntü algısı” makalesinde Sinan Canan örüntüleri şöyle tanımlıyor; “Örüntü, olay veya biçimlerde kendini gösteren düzen anlamında kullanılan bir kelime. İngilizcede “pattern” kelimesi ile karşılanan örüntü, herhangi bir olay yahut şekiller dizgesinde, insan mantığının yakalayabileceği bir düzen ve tekrarı ifade etmek için kullanılır. Örneğin şu anda ilköğretim müfredatında, 3, 12, 21, 30, ? gibi sayı serilerinin nasıl devam edeceğini öngörebilme örnekleri gibi alıştırmalara örüntü çalışması deniyor. Bu tip dizilerde bir “örüntü” fark edebiliyorsak, devamında hangi sayıların geleceğini tahmin edebiliyoruz.” Akabinde doğadaki örüntülerin okunmasından bahsediyor. İlgilisi tamamına göz atabilir.
Sinan Hoca’nın sunumu içerik olarak bu makalede yazılanları ve TEDx konuşmasındakileri kapsıyordu. Üzerine düşünmek, tefekkür etmek, keşfetmek gerekli. Umarım görebilenlerden oluruz. Umarım okuduğumuz örüntüler, iş arkadaşımızın haftalık kıyafetini keşfetme gerçekliğinden çıkıp bize bir dönüşüm sağlatan tabiat örüntülerini keşfetme hakikati yolunda olur.
Sinan Canan’nın sunumunda aldığım notlar şöyle;
• Ömrümüz bize baya büyük gözüküyor. Canlılık serüvenine baktığımız zaman biz “hiçbir şeyiz”. İnsanoğlu 200.000 senedir varlığını sürdürüyor. Atalarımızın sahip olduğu biyolojik ayarlar bizde de mevcut. Buna mukabil bugünün teknolojisinin geldiği noktada 100 yıllık birikimimizle 3,5 milyar yıllık bir Ar-Ge’ye kafa tutmaya çalışıyoruz.
• Şöyle çıplak vücudumuza aynada bakıp biraz düşündüğümüz zaman görürüz ki; tabiata bizim kadar uyumsuz başka bir canlı yok. Ne soğuktan korunacak kürkümüz, ne avlamaya yarayan pençelerimiz, ne patilerimiz, ne kanatlarımız. Dış etkenlerden çabuk etkileniriz. Yani doğaya baktığımız zaman insanoğlunda anormal “eksiklikler” vardır. Kas ve kemik yapılarına baktığımız zaman, neredeyse aynı yapılarda olduğunu görsek de bu eksikliklerimiz mevcut.
• İnsanoğlunun bu denli eksik bırakılması, aslında onun “marifetindendir”. Bu eksiklikler olmasaydı beynini de bu denli kullanamazdı insan. Kuş gibi kanatları yok, ancak onlar gibi uçan bir nesne icat edebiliyor. Balık gibi suyun altında kalamıyor ama kalabilecek marifeti geliştiriyor.
• Bilimsel yöntemlerimiz hava durumu gibi karmaşık ve kaotik bir şeyi uzun vadeli olarak öngebilmeye imkan vermiyor.Uzayda uydularımız var, teknoloji her yerde ancak hava tahmini beş gün. Fethiye’li Salih amca nasıl oluyor da Ağustos ayında 12 gün dağda kalarak bir yıllık hava tahmini/öngörüsü yapabiliyor?
• Salih Amca’nın yaptığı müneccimlik mi? Nasıl? Peki müneccimlik ne? Müneccim sözünü de yanlış anlıyoruz. Müneccim sözü yıldız gözlemciliğinden gelen bir tabir. Salih Amca'nın yaptığı işi Osmanlı Sarayında kadrolu olarak yapan insanlara verilen isimdir aslında bu. Bu doğa gözlemcileri doğadaki bir kısım işaretleri “okuyarak” ülkenin sıhhat ve selameti için bir kısım öngörüler yapıyorlar.
• Örüntüyü okumak doğuştan gelen, ya da telepatik bir yöntem değil. Onbinlerce yıldır doğadaki çok kompleks örüntülerin içinde yetiştik, öyle evrildik, öyle yoğrulduk ve en güzel şekil olan bu şekle geldik. Ama bugün bu örüntülerden uzak düşmüş vaziyetteyiz.
• Çok farklı ölçeklerde birbirini tekrar eden düzenlerle birlikte yaşıyoruz. Sadece bunun farkında değiliz. Örneğin bir dallanma örüntüsü hemen hemen her yerde vardır. Bir şimşek, bir ağaç dalı, nehir deltası her biri farklı zaman dilimlerinde oluşuyor.
• Kaos teorisi özetle der ki, evrende hiçbir şey kaza eseri olmamıştır ve içinde yüksek düzeyde bir matematik vardır.
• Her tarafımız kaotik davranışlarla çevrili. Kaos, düzen ve düzensizlik arasında duran fiziksel bir davranış biçimidir. Ve tabiattaki her şey böyle davranıyor ve bunların oluşturduğu biçimler ve izler normal geometriyle anlaşılamıyor. Doğadaki bu biçimleri anlamak için Benoit Mandelbrot bir formül geliştiriyor. Buna da Mandelbrot kümesi deniliyor literatürde. Bu küme fraktal geometrinin bütün özelliklerini sergileyen en ünlü şekildir. Sonsuz karmaşıklık gösteren bir düzen. (Soldaki illüstrasyon)
• Fraktal geometrinin en önemli özelliği de değişik ölçeklerde kendi kendini tekrar etmesidir. Burada önemli olan şu ki, sadece biçimler kendini tekrar etmiyor, olaylar da tekrar ediyor. Doğa olayı, borsa, beyin dalgaları da olabilir. Küçük parçalar, büyük hakkında bilgi taşır.
• Tıptaki en büyük sorunlarımız da öngörme sorunları. Bunları bilmek insana nasıl bir konfor katardı acaba?
• Biz bugün beynimizi bir makine olarak düşünme eğilimindeyiz. Beynimizin asli vazifesi bizleri hayatta tutmaktır.
• Hayatta aslında örüntüyü çözmek çok kolay. Ancak biz analitik düşünmeye o kadar alıştırılıyoruz ki, örüntüyü çözmek çok kolay olamıyor.
Burada Japonya'daki bilim insanlarının insan ve şempanzenin örüntüleri çözme konusundaki deneyini izlemek “örüntüyü çözmek” ve “analitik düşünmek” arasındaki farkı çok net ortaya koyuyor. İzlemenizi ve düşünmenizi öneririm.
• Aslında doğa bu örüntülerle doludur ancak biz son yıllarda şehirlerde, gökdelenlerde, plazalarda yaşamayı tercih ediyoruz. Biz doğada bu şekilde ayakta kalmadık onbinlerce yıldır. Arkada aslında müthiş bir bilgelik var. Onu kaybettik. Onu unuttuk. Doğadaki örüntüleri terk edip kendi şekillerimizi oluşturduk. Bu yaptığımızın da elbet bir bedeli var.
• 3,5 milyar yıllık insan beyninin neden bize verildiğini tekrar düşünelim ve kaybettiğimiz bilgiyi yeniden bulalım. Dijital yaşamlarımızda içimizde bir yerlerde bu dürtü var. Bu duygu bir yerlerde rahatsız ediyor bizi aslında.
• Bizler zayıflıklarımızı yanlış anladık. Makineler yaparak mutlu olacağımızı zannettik, ama olmadı. Beyin insana, bugün yaptıklarımızı yapmamız için verilmedi.
• Modern bilim ile, kadim bilgiyi bağlamaya gayret ediyoruz. Umarım başarabiliriz. Çünkü insanoğlunun sebep olduğu bu durumu, yine insan kendi düzeltebilir.
• Çağrımız şudur: Kendine iyi bak. Göreceksin.
UĞUR BATI | BENİM ZEKİ MARKALARIM: BEYNİNİZİ MUTLAKA KULLANIN
Uğur Batı sözlerine “Sinan Hoca’nın söylediklerine katılıyorum.” Şeklinde başladı ve bitirdi... Bitirmedi elbet, bir önceki sunumu destekler nitelikte içerikler aktardı.
• Kullanılmayan beyin geri alır. Bir kas nasıl erirse, beyin de yavaş yavaş geri almaya başlar. Bunun için okumak, yazmak, muhakeme etmek, tefekkür beyin için çok önemlidir.
• Beynimizin %100’ünü kullanıyoruz. fMRI cihazında bir insanın duvara boş boş baktığı zamanki beyin görüntüsünün ışıl ışıl olduğunu gözlemledik. Çünkü beynin peşinde koştuğu şey huzur durumu. Sakinlik, dinginlik.
• Beyin bencil bir organ. O şalteri kapattığında tüm sistem çöküyor. %100 beyin kullanımı için meditasyon, yoga, zikir gibi düşünsel süreçler önemlidir.
• Bizler geçmişte bize ait olan değerlerimizi kaybettiğimiz için bugün batıya yüzümüz dönük. Bizim "dâhi" dediğimiz insanların beyinleri bizlerden farklı mı çalışmaktaydı? Michalangelo, Shakespeare, Farabi, İbn-i Haldun, Mevlana, Muzaffer Şerif gibi değerleri tanımadığımız sürece bizden dünya markası falan çıkmaz!
• Kültürel bir emperyalizm var. “Kapitalizm batmayacak ama kendini yenileyecektir. Batırmak istiyorsanız liyakat sistemini çöpe atın.” (Bu sözün kime ait olduğunu not etmemişim.)
• Ayna Nöronlar (Exposure Effect) bu vazifeyi görürler. Dolayısıyla marka yönetimi yapıp da beyinden bahsetmemek olmaz.
• Tesla, Airbnb, Snapchat, UBER gibi firmaların hiçbiri yeni bir şey yapmadı. Var olanı yeniden yorumladılar.
• Nike, Michael Jordan ile büyümüş bir markadır. Bizdeki ünlü kullanımlarına baktığımız zaman uzun vadeli olmayan, günü kurtaran, çöpe atılan bir bütçe kullanımı olduğunu görürüz.
• Dolayısıyla marka yaratmak için de beyni hakkıyla kullanmak gereklidir.
YÜCE ZEREY |MARKETİNG NEXT: DATA @THE CORE
• Pazarlamanın doğasında bir şeyi bir şeye paketlemek vardır. Bu normal. Dolayısıyla Big Data dediğimiz mevzuyu da böyle ele alıyor pazarlamacılar.
• Tüketicinin tüketim serüveni hiç bu kadar önemli olmamıştı.
• Nihayetinde gerçek insan, gerçek insanı etkiliyor. Tüketiciler markaların çoğu mesajını es geçiyor. İnsanın güvenmeye ihtiyacı var. Tüketicinin satınalma serüveninde “Farkındalık-Değerlendirme-Niyet-Satınalma” gibi doğrusal bir yaklaşım yoktur. Çok daha kompleks anlardan örülüdür satınalma süreci. Bir tüketicinin satınalma noktalarındaki mikro anları (moment) çok önemli bir hale geldi. Alışverişçilerin her biri ayrı bir tekil kişilik (persona) ve her birinin ayrı sebeplerden etkilenme durumu söz konusu.
• Big Data havalı ancak ürkütücü bir şey. İşin merkezine tüketici serüvenini koymak gerekiyor. Bu serüveni inceledikten sonra içerik ve arz olmalı. İçerikte ise en önemli şey hikayededir.
• Konvansiyonel segmentasyondan ziyada RFM modeli kullanılmalı. Recency-En son ne zaman aldı? Frequency-Hangi frekansta alışveriş yapıyor? Monetary-Ne kadarlık alışveriş yapıyor? Bu şekilde müşterilerin sıralanıp RFM skoru oluşturulmalıdır.
• Big Data’nın olduğu yer, hangi kanaldan, ne kadar müşteri geldiği tespit edilen LTVC (Lifetime Value of a Customer) tablosudur.
• Bu şekilde kestirimci hedefleme (Predictive Targeting) ile 22 kat daha fazla katma değer sağlar. Satınalma eğilimlerini bulmak ve onu hedeflemek. Bu öğrenen bir yapıdır. Müşteriye özel teklifler sunmak, onlara özel kişisel kampanyalar düzenlemek satınalma oranını anlamlı bir şekilde artırır.
• Big Data süreci eskiden daha manuel işleyen bir süreçti. Şimdi doğru modeli kurduğumuzda öğrenme yetkinliklerini artırıyor ve bütçenin çok daha sağlıklı kullanımına olanak veriyor. Satışları da daha anlamlı artırıyor.
• Dolayısıyla bir pazarlamacının en az bir endüstri mühendisi kadar matematik, istatistik gibi konuları biliyor olması gerekmektedir. Her pazarlamacının kendine ait bir Marketing Dasboard çalışması olmalıdır.
• Bu kadar yoğun bir datanın içine girdikten sonra (Hepsiburada) bu zamana kadar ne kadar çok anlamsız şeye para harcadığımı fark ettim.
CANAY ATALAY | TEKNOLOJİ ZEKAMIZI NASIL ETKİLİYOR?
• Akıllı botlar-asistanlar hayatımızı kolaylaştırmaya başladı evet ancak; “insansı deneyimler ve insan olmanın anlamını nasıl algılayabiliriz” gibi konuları sorgulatıyor teknoloji.
• Dijitalleşebilen/otomize edilebilen her şey süreç içinde öyle olacak. Bizler ise daha insanî şeylere yöneleceğiz.
• Tarım, bankacılık, şehirler… Tüm bunlar zeki oluyor evet ancak bu zeka, onu kullananların da “zeki” kullanıcılar olmasını gerekiyor.
• Teknoloji ile gerçekten daha zeki oluyor muyuz? Birbirimiz ile ilişki kuramamamız zekamızı belirliyor.
• Çocuklar daha kendi bilinçleri oturmamışken, Sosyal Medyada sahte bir bilinç daha oluşturuyorlar.
• Bu süreçleri değerlendirmek üzere bizler Sokratik Tasarım adıyla dinleme ve yeniden düşünme konularına kafa yoruyoruz.
DENİZ BAYRAMOĞLU | BİR PAZARLAMA HİKAYESİ OLARAK GÜNDEM ÖZEL
CNN Türk’ün klasik yüzlerinden biri olan Deniz Bayramoğlu 17 yıldır bu kurumun içindeymiş. Maşallah diyelim. Sunum içeriğinde de Gündem Özel'in başarı hikayesini aktardı.
• Özünde 2 kişi ile (Deniz Bayramoğlu & Şafak Altun) ve 370.000$ bütçe ile programa başladık.
• Bir nevi el yordamıyla analizlerimizi yaptık. Programın yayın saati, içeriği... Yapmaya gayret ettiğimiz şey bizlere akıntıya karşı kürek çektiğimiz düşüncesini oluşturdu.
• Akıntı bir yöne gider. 14 ay önce bu programa başladığımızda Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir yön vardı. Bir ülkede de akıntının yönünü belirleyen unsurlar vardır. Eğer normal bir toplumsa elit kesim bu yönü belirler. Normal değilse bu toplum kalabalıklar belirler.
• Biz programa başladığımız dönemde de medyada siyasi ivme (15 Temmuz sonrası) ve Vasatlık (Derinliği Azalan) söz konusuydu.
• Gündem Özel'i muadillerine kıyasla saygı çerçevesine oturtmak istedik. Kimsenin kimseye bağırmadığı, sözünü kesmediği bir yapıda planladık. Çünkü saygı görmek istiyorsan, saygı göstermek zorundasın. İlk programlar da gündem gereği siyasi içerikli oldu.
• Bir anekdot vardır; bir kişinin gerçek İstanbullu olup olmadığını öğrenmek için yolda arkasından seslenirlermiş. Ha-Efendim-Buyrun-Buyrun Efendim gibi cevapları verenler gerçek İstanbullu olmadıklarını ele verirlermiş. Doğru cevap “Buyrunuz Efendim” olmalıymış. Bu saygı çerçevesi bizim programın da omurgasını oluşturdu.
• Gündem Özel, CNN Türk temel izleyici kitlesinin dışındaki bir kitleye de ulaştı.
• Kendi gazetelerimiz ve televizyonlarımız da dahil olmak üzere programın tanıtım ve reklamının deneyimsel gerekçelerle yapılamadığı bir durumdaydık. Biz de Sosyal Medya’yı keşfettik. Benim kendi hesaplarımın açılış tarihleri de neredeyse programın başlangıcıyla aynıdır. Kaynaklarımız kıt olduğundan önce iyi yorumları paylaştık. Sonra önerileri değerlendirmeye aldık. En son da eleştirileri dikkate aldık.
• Konuklarla kurduğumuz ilişkilere azami özen gösterdik. Onları kapıda karşıladık, bizzat uğurladık ve onlar da ister istemez bizlerin birer elçisi haline geldiler. Hatta bazı konuklar (Örneğin Sinan Canan) ekranda başka programlarda konuk olsa bile Gündem Özel ile anılır oldular.
• Daha sonra program kulaktan kulağa yayılmaya başladı. İzleyenler not tutmaya ve notlarını paylaşmaya başladılar. Biz de bu paylaşımları kendi hesaplarımızdan paylaştık.
• Yeni konulardan ziyade “merak edilen” konular bulmaya gayret ettik.
Sunum bitimindeki yoğun alkıştan sonra şu bilgilendirmeyi yaptı Deniz Bey “Bizler işimizi iyi yaptık. İşini iyi yapan insanlar alkışlanmamalı. Bu teveccüh sizden olduğu için asıl ben sizleri alkışlıyorum.” Alçakgönüllü tavrından dolayı Deniz Bey’e teşekkürlerimizle…
ŞAFAK ALTUN | FERRARİ’Yİ ÇALAN FİL / İNSAN NEYİ NEDEN YAPAR?
Şafak Bey Deniz Bey’in kendisini “sahne arkasındaki adam” olarak konumlandırmasından dolayı “aslında benim de başarılarım var” diyerek nüktedan bir giriş yaptı. Bu sözlü girişten sonra sizlere öyle bir şey yapacağım ki bu sunumu unutamayacaksınız dedi ve bir parende attı. Bana gereksiz ve anlamsız geldi gerçi ama, enerjik ve sempatik duruşunda sırıtmadı Şafak Bey’in.
Şafak Altun sunumunda yazarı olduğu ve ikinci baskısına giren “Ferrari’yi Çalan Fil” kitabının tanıtımını yaptı. Kitap ve sunum içeriği insan davranışlarının toplumsal sebepleri üzerine adlandırılan “etkiler” üzerine oldu.
• Yerde yatan birini gördüğümüzde tek başımızayken yardım ederiz ama grup halindeyken genelde etmeyiz. Neden?
• Her ne kadar her birimiz nev-i şahsına münhasır olsak da belli olaylarda aynı davranıyoruz. Peki bu etkilerden etkilenmememiz mümkün mü? Elbette mümkün ancak bunun için özgür iradenin harekete geçmesi gerek.
Sunumda anlatılan bazı etkiler de şunlardı;
Streisand etkisi: Bir şeyi yasaklamaya çalışırsanız daha fazla duyulur.
Hale Etkisi: Güzelse iyidir. Bir özelliğinden dolayı diğer özelliklerini de olumlu yönde genelleme.
Endowment Etkisi: Bendeki daha değerlidir.
IKEA Etkisi: İçine bir tutam sevgi koymak, emek vermek.
Angelina Jolie Etkisi: Meme kanseri hakkındaki oluşturulan bilinçlenme süreci.
Aşinalık Etkisi: Maruz kaldığımız şeye daha çok bağlanırız.
Diderot Etkisi: Yeni bir ürün, diğer ürünleri de yenileme dürtüsü getirir.
Sosyal Kanıt Etkisi: Ürüne talep çoksa almak isteriz.
Çapa Etkisi: İlk fiyata/bilgiye çapa atar insan zihni.
Çerçeveleme Etkisi: Faydamıza olanı tercih ederiz. (%10 şeker içerir vs Şeker oranı %90 azaltılmış)
OLCAYTO CENGİZ | NOKTALARI BİRLEŞTİRMEK
• Stephen Hawking ve Canan Karatay’ın ortak özelliği; ikisi de çok doğru şeyler söylüyor, ama ikisi de çok kötü söylüyor!
• Alexa, Google Assistant, Siri, Cortana gibi yazılımlar hayatımızı kolaylaştırıyor ancak Bret Taylor’un önemli tespitiyle çocuklarımıza emir kipiyle konuşmayı öğretiyor. (Yazdığı tweet gönderisinde mealen şöyle diyor Taylor: “Alexa’dan ciddi şekilde sadece ‘lütfen’ dendiğinde karşılık veren bir seçenek sunmasını istiyorum. Çocuklarımızın onunla konuşmasını dinlemek beni tiksindiriyor. Hiçbir şey yapmasak bile onlara öğretebileceğimiz en önemli şey nazik ve saygılı olmanın nasıl olacağıdır.”)
• Bir Audi toplantısında aktarılan şey; otonom araçlar çoktan hazır. Lakin insanlar otonom araçlarla yaşamaya hazır değil.
• Big Data’da şöyle bir problem var; datayı makine topluyor ama anlamlandırmayı da o yapıyor. Örneğin şöyle bir data sunmuş sistem: Havuzda boğulan çocuklar ile Nicholas Cage’in oynadığı filmler. Nasıl bir korelasyon olabilir ki bunda?
• IR, VR, AR, Machine Learning gibi kavramlar güzel de, duygu-insan-anlam gibi konularda tıkanıyor.
• Duyguları insan işin içine katmalı. Dış dünyası aynı olan insanların iç dünyalarında, vücut ısılarında anormal farklılıklar ölçülüyor. Bu es geçiliyor.
• Fikir dediğimiz şey bilgiden doğar. Bilgi de deneyim ve eğitimden doğar. Beceri ve deneyim ile birleştirilen en mantıklı sistem de Oyunlaştırmadır. (Gamification)
• Ancak oyunlaştırma kavram olarak çok doğru olsa da, adı çok kötü maalesef!
• Oyunlaştırma yeni bir şey değildir. En eski pazarlama yöntemidir. Çocuğumuza “aç ağzını uçak geliyor” deriz. O yemeği yemesini istiyorsak, o kaşığın uçak, çocuğumuzun ağzının hangar olması gereklidir. (Bizin Flying Spoon ismimiz de buradan geliyor)
• O kaşığı uçurursanız eğer, herşeyi yapabilirsiniz. Satarsınız da, pazarlarsınız da.
• Bütün mevzu yapılan işe anlam katmaktır. Bugün tüm sosyal medyadaki rozetler, beğeniler bu şekilde kitleleri elinde tutabiliyor.
Flying Spoon ekibi Samsung için bir uygulama geliştirmişler. Otizm olan birisi karşısındakiyle göz kontağı kuramıyor. Bunun için oyunlaştırmanın nasıl işlediğini gösteren otizmli bir çocuk ve annesi ile olan ilişkisini anlatan videosunu izletti bizlere. Video aşağıdadır. Umarım daha nice darlıklara ferahlık olacak çareler çıkar sektörden…
• "Noktaları bir sonraki noktaya bakarak değil, ancak geride bıraktığınız noktalara bakarak birleştirebilirsiniz. Bu yüzden de geride bıraktığınız noktaların geleceğinizi de bir şekilde birleştireceğine güvenmekten başka şansınız yok." Steve Jobs
“TÜRK MARKALARINA ZEKÂ KATMAK” PANELİ
“TÜRK MARKALARINA ZEKÂ KATMAK” PANELİ
Panel başlangıcında yaşanan mikrofon sıkıntısına el atmak isteyen organizasyon sunucusu Elif Çetin’e bakışını ve kaldırdığı eli ile “sahne bende” mesajını veren panel moderatörü Bülent Fidan’ın duruşunu ufak bir magazin olarak ekleyeyim buraya. Bülent Bey’in bakışlarından ürktüm ben izleyici olarak. Lakin konum itibariyle sahnede bir moderatör varken program sunucusunun da dışarıdan müdahale etmesi hoş bir durum değil. O bakışlarda çok da haksız değildi yani Bülent Bey. (Bu arada Elif Hanım asli işinin sunuculuk olmadığını, strateji geliştirmek olduğunu program boyunca birkaç defa tekrarladığı için ben de buradan merak edenlere ileteyim. Yazı sonlarına doğru oldu ama Elif Hanım’a da güler yüzlü sunumu için teşekkür edeyim.)
Panel düzeni konuşmaları sevmesem de bu panelden keyif aldım. Özellikle Oğuzhan Süral sempatik duruşuyla, hazırcevaplığıyla çok etkiledi beni. Süral’i başka bir organizasyonda tek bir konuşmacı olarak dinlemeyi çok isterim. Süral, kişisel kariyer hikayesini çok hızlı aktardı ama tütün-alkol-sağlık sektörü serüveni dönüşümünde aktaracağı daha çok şeyler olmalı. Oğuzhan Süral’ın altını çizerek not ettiğim cümlesi şu oldu: “Hastaneler, ameliyat ve hastalıktan para kazanıyorlar. İşin wellness tarafını biz kendimiz halletmeliyiz. Wellness hiçbir zaman arz edilmeyecek bir konudur.”
Onun dışında Ali Sami Aydın’ın konuşma içeriği de beni etkiledi. Aydın, firmasının ürün ve sektör genişletmek üzere hazırladığı paraşüt kumaşı, çadır kumaşı gibi ürünlerinde yaşadıkları “başarısızlıkları” aktardı. Üzerinde sıkça durduğu şey, “denemeden bilemezsiniz” oldu. Bu önemliydi. Bugün hem paraşüt hem de çadır kumaşı konusunda firma Kızılay, Savunma Bakanlığı gibi kurumlara ciddi miktarda ürün üretmekteymiş. Ama bugün o ürünler üretiliyorsa, o denemelerin sayesinde.
Bunun dışında Aydın, liderlik konusundan bahsetti. “Lider doğulur, lider olunmaz” konusunun bir efsane olduğunu dile getirdi. Bütün insanlar iyi yetiştirirse kendini, lider olabilir. Hiçbir insan lider doğmamıştır diyerek sözlerini tamamladı. Ali Sami Bey’i dinlemek bana çok keyif verdi. Yolları açık olsun.
CEM VEDAT IŞIK | HERKES İÇİN YAPAY ZEKÂ
Cem Bey’i sade ve anlaşılabilir sunumu için tebrik etmek gerek. Acele etmeden, tane tane ve gayet net aktardı bilgilerini.
• "Herkes için" söyleminden kasıt, “insanların bütünü tarafından kolayca anlaşılabilir” ve “her derde deva” olduğudur.
• Bundan 3 yıl öncesine kadar bir veri seli vardı. Anlamlandırılamayan veri üretiliyordu.
• Veri için yeni petrol deniliyor. Yani rafine edildikten sonra tüketime sunulan çok değerli bir kaynak.
• Artificial Intelligence (AI) / Machine Learning / Deep Learning farkları:
AI: Sistemlerin algılayabilmesi, sebep-sonuç ilişkisi kurabilmesi, karar alabilmesi ve kendini uyarabilmesi.
Machine Learning: Daha çok veri ile kendini daha başarılı hale getiren yöntemlerin kullanılması.
Deep Learning: Çok miktarda verinin, yapay sinir ağlarında işlenerek, anlamlı ortak yanlarının kendiliğinden çıkarılması.
• Örneğin Machine Learning’de bir kedinin parametleri işlenir: Dört ayaklı, minik patili, iki gözlü, iki kulaklı, bıyıklı burunlu, kabarık tüylü, uzun kuyruklu gibi. Bir kedi fotoğrafını da sistem algılar. Ancak yerde yatan ve sırtı dönük bir kediyi bu sistem algılayamaz. Machine Learning bunu algılayan sistemdir. Yani dijital asistana "yanıma şemsiye alayım mı?" diye sorduğunuzda aslında havanın nasıl olduğunu kastettiğinizi algılayan bir sistem.
• Bazı spot rakamlar:
- 10 yıl içinde kaybolacak mesleklerin oranı %16
- 20 yıl içinde AI tarafından yapılabilecek mesleklerin oranı %47
- İnsansız hizmet edilecek müşteri oranı %85
- 2013’de AI, 4 yaşında bir çocuğun IQ’suna sahipti.
- 2019’da AI, bir yetişkinin IQ’suna sahip olacak.
- Türkiye’de yaratılacak iş hacmi 600M$
- Automatic Driver ile 10 yılda engellenecek trafik kazasına bağlı ölüm 300,000
HANZADE ACAR | HİKAYELERİN DUYGUSAL ZEKA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Hanzade Hanım’ın sunumu adeta bir terapi gibi geldi dinleyenlere. Hem derinden çalan tınılar, hem kendisinin ses tonu, hem anlattığı konu itibariyle zihnimize küçük bir rahatlama seansı sundu. Konu hikaye anlatımının önemi üzerine olunca "bakın hikayeyi de böyle anlatmalısınız" der gibi, hem işitsel, hem görsel bir sunum yaptı. Hanzade Hanım’ın anlatımı benim karakterime çok uysa da, çoğu dinamik işletme için risk teşkil edebilir düşüncesindeyim.
• Hikayenin bir tarifi yoktur. Özneldir hikaye. Önemli olan, o hikayenin mutlu sonla bitmesi. Dirençleri kırmanın en iyi yolu hikaye anlatmaktır. Duyguları aktifleştirir.
• Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Her şeyin iç yüzünde bir hikayesi vardır aslında.
• İş hayatı-özel hayat gibi bir ayrım yoktur. Tek hayatımız vardır. (Bu vurguyu geçen seneki Meetup’da Mehmet Semih söylemez de yapmıştı. İlgilisi için geçen senin notları buradadır.)
• Hikaye ile iletişim kurmak o kadar kolay ve etkilidir ki, liderlerin de genelde bu yöntemi kullandığını görürüz.
• Bizim topraklarımız da hikaye anlatımına gayet müsaittir. Nereyi kazsak oradan bir hikaye çıkıyor. Ama bilmek yetmiyor. Bildiklerimizi hayata geçirdiğimiz sürece bilgi anlam ifade eder.
• Hikayeler ruhun datalarıdır. Hikaye dinleyen bir kişinin beyninde aydınlanmalar olur.
• Elektrotların hareketlendirdiği bölgeler duyguları da yönetiyor. Anlatan aynı, hikaye aynı, hikaye aynı, ortam ve ses tınıları aynı olsa bile anlatılan lisan farklı ise elektrotlar hareketlendirmiyor. Dolayısıyla hikayenin dinleyiciyle aynı “Kültür” düzleminde olması gerekiyor.
• Bugün şirket yöneticilerine düşen en önemli görevlerden biri çalışanlarla ortak noktalar bulup bir senkronizasyon oluşturmalarıdır.
• Hanzade Hanım sunumda toplam 3 hikaye anlattı.
- Mustafa Güzelgöz (Eşekli Kütüphaneci)
- Molla Cami (Bize hint tapınağına girmek isteyen keşişin hikayesi olarak yansımıştı bu içerik. Maalesef.)
ALİ ERHAN TAMER | YAPAY ZEKA ÇAĞINDA PAZARLAMA ZEKASI
• Yıllar önce çekilen Minority Report filmi bugün konuştuğumuz tüm teknolojik gelişmeleri çok net anlatmaktadır.
• Dünyanın en büyük bankası, hastanesi vs Google, Facebook gibi şirketler olacak.
• Gatner, raporlarında pazarlamacıların IT’cilerden daha fazla teknoloji odaklı bütçe kullanacağını öngörüyor.
• Bugün dünyadaki “data”nın %20’si biçimlendirilmiş. %80’si halen biçimlendirilmemiş bir yığın olarak duruyor.
• Önümüzdeki dönemde “Zero UI” şeklinde bir dönüşüm olacak. Yani bankalar vs kullanıcı arayüzleri için tasarım yapmayacak, tüm hizmetler bu şekle dönecek. Tek ekran ve sesli komutlar üzerinden yapılan işlemler.
ALP SEZGİNSOY | YAKASIZ ÇALIŞANLAR: İŞİN GELECEĞİ VE İŞGÜCÜNÜN (D)EVRİMİ
• Tarım ekonomisinden sanayi ekonomisine geçerken bugünkü roller yoktu. Bugün yaşadığımız süreçte de benzer bir değişim içindeyiz.
• İş 1.0 – Herkes bir firmada çalışıyor.
İş 2.0 – Freelancing, bağımsız çalışma popüler.
İş 3.0 – Platform Devrimi. Çalışma artık on demand. Bulut iş güçü. Yakasız çalışanlar.
• Yani önümüzdeki dönemde firmalar film yapımcıları gibi çalışacaklar. İhtiyaca göre ekip kuracaklar, işlerini hallettikten sonra ekip başka işlerde devam edebilecek.
Geleceğin İş Gücü
| |
Önce
|
Sonra
|
Yetenek havuzu coğrafyayla sınırlı.
Sadece yerel çalışanlara erişim. |
Büyük yetenek havuzu, esnek erişim.
Dünyanın her yerinden en iyileri işe almak mümkün. Küresel fırsat yönetimi. |
Sözleşmeler sürekli.
Çalışanlar yalnızca bir şirket için çalışıyor. |
Çalışanlar farklı müşterilerle,
farklı projelerde çalışıyor. |
Ofiste geçirilen süre karşılığında
aylık maaş ile çalışma saati. |
Çalışma saatleri esnek.
Günlük/saatlik ya da sonuç bazlı. |
Bilgi paylaşımı çok kısıtlı. Adeta kilitli ve koruma altında.
Sınırlı paylaşım teşviği. |
Tamamen paylaşıma açık bilgi devri.
Sosyal tanınmanın teşviği. |
Uzun vadeli planlar ve sabit süreçler.
|
Hızlı deneysel yöntemler ve sürekli
öğrenmek için alınan kararlar. |
Sabit rollere dayalı statik ve hiyerarşik yapılar.
|
Esnek, akışkan ve dinamik görev,
rol ve ekipler. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder